14 Şubat 2021 Pazar

Hafız

İlkokulu bitirip kursa gelmişti. Ailesi kendi isteğiyle geldiğini söylemişti.

Kayıt için adını sorduğumda, “Fatma”, dedi. Hiç de çekinmeyen bir tavırla…
Ve ekledi:
“Eğer hafız yaptırmazsanız kayıt yaptırmak istemiyorum”.
Böyle tehdit edercesine konuşması onu yaşından daha olgun gösteriyordu.

Tebessümle:
“Korkmayın küçük hanım siz isteyin hafız da yaparız, hoca da…”

O küçük gözlerinin içi parıldadı birden.


Annesi:

“Hoca hanım kusuruna bakma hele sen, ille de hafız olucam der de başka bir şey demez. Bizim köyün hocasından duymuş. Peygamberimiz hafız olanlara Cennette taç giydirilecek demiş herhalde.

Siz daha iyi bilirsiniz ya köylü kafası, biz de bu kadar duyduk anladık. Bu da çocuk işte. “Tabi teyze ne demek, keşke herkes sizin gibi duyduklarından etkilense de teslim olsa… Siz hiç merak etmeyin kızınız önce Allah´a sonra bize emanet.”

Kadıncağız elime yapıştı, öpecekken geri çektim, utandım. Tuttum, ben onun elini öptüm. Gözleri yaşardı:”Hoca hanim bu eller, gözler hep günahlı asil sizinkiler öpülmeye layık. “Estağfurullah teyze”, dedim. “O ahirette beli olur”.

Bu konuşmadan sonra kaydını yaptığımda Fatma’nın Erzurumlu olduğunu öğrendim. Bir an düşündüm. ‘Küçük nasıl kalacak bu kadar buralarda’… Zaman ilerledikçe Fatma’nın edepli tavırları daha da çok etkiledi beni. Azimliydi, Geceleri uykusunun arasında ayetleri sayıklarken görüyordum çoğu kez. Böyle devam ederken arada bir bana gelip soru soruyordu.

Bir gün: “Hocam hafız olmak içi Kur’ân’ı bitirmek mi lazım” diye sordu. Bende: “Tabi ki hepsini ezberleyeceksin ki hafız adını alacaksın. “Bu cevabıma çok üzülmüş gibiydi. Bir şey demek istiyordu sanki… Teşekkür etti ve döndü arkasına gitti.

Derslerim arasında onlara sürekli Kur´ân ezberlemekle işin bitmeyeceğini mutlaka içindekileri uygulamanın gerektiğini hatırlatıyordum. Talebelerden biri: “Hocam” dedi. “Fatma’nın annesi ona abdestle olmayanın hafızları dokunamayacağını söylemiş doğru mu?” diye sordu. Çok ilginç doğrusu. Maşallah dedim. “Osmanlı zamanında atalarımız Kur´ân´a ve hafıza kıymet verdiklerinden öyle yaparmış” dedim. Çok hoşlarına gitmişti bu iş.

Hepsi âdeta kendilerini ulaşılması zor, kasa içindeki altın gibi görüyorlardı. ‘Görsünler’ dedim içimden, bu yaşta buralara gelmişler. Allah’ın kelâmını ezberliyorlar, onlara fazla görmem bunu.

Bu arada Fatma ara sıra rahatsızlanıyor ve revirde yatıyordu. Zaman geçtikçe Fatma’nın morali ve sağlığı daha da çok bozuluyordu. Bir gün dersini 2 kez aksatınca sordum: “Ne oldu yoksa anneni mi özledin ? “Hayır”, dedi. “Neden moralin bozuk? Sık sıkta hasta oluyorsun” dedim. “Yanlış anlamayın, inan ki annemi özleyip de gitmek istediğim yok. Burayı çok seviyorum. Allah´ımdan çok korkuyorum. Buraları terk edersem bana âhirette hesabını sormaz mı? “Bir şey diyemedim. Suçlu bile hissettim kendi mi. O küçük kalpte bu ne imandı Ya Rabbi! Onu hayranlıkla izliyordum.

Bir gün çok rahatsızlandı. Doktora götürmek zorunda kaldık. Bir çok tahlillerden sonra arkadaşım olan doktor hanim:”Hoca hanım derhal bu talebeyi ailesinin yanına gönder” dedi. Şaşkınlıkla: “Neden?” diye sordum. Bana: “Belki üzülecek hatta inanmayacaksın ama bu talebe “KANSER”.Âdeta basımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Sanki her tarafıma Rabbimin Rahmet sıfatı tecelli etmiş, şefkat sarmıştı.

Hastaneden ayrılırken Fatma´ya hiç bir şey diyemedim. Oysa anlamış gibi bana sorular sorup dikkatimi dağıtmaya çalışıyordu. Kulağıma eğilerek: “Hocam” dedi. “Azrail insanların canını alırken nasıldır?”

Ağlamamak içi zor tutum kendimi: “Güzel bir sûrettedir, mümin kullara”, dedim. Sevindi, sanki mırıldandı: “Belki hafız olamam ama Elhamdülillah müminim” diye.

Şimdi anlamıştım bana önceden sormuş olduğu soruyu. Demek ki hastalığını biliyordu. Hafız olmak içi Kur´ân´ı bitirmek gerektiğini söylediğimde neden üzüldüğünü şimdi anlamıştım.

Bir kaç gün sonra eşyalarını hazırlamaya başladık. Çünkü dayanılmaz acılar içinde olduğunu görüyorduk. Evine gitmesi gerekiyordu. Ailesi geldi. Fatma yanıma gelerek: “Bana kızmadınız değil mi? Eğer söyleseydim belki kursa almazdınız.

“”Ne demek nasıl kızarım sana”, dedim “Hem sonra sakın üzülme hafızlığımı bitiremedim diye. Bu yola girdin ya, Rabbim seni hafızlar zümresinden yazmıştır inşallah”, dedim.

Öyle sevindi ki sarıldı boynuma: “Gerçekten ben simdi hafız sayılır mıyım? Anne bak duydun değil mi? “Ya Rabbi bu ne aşktı. Rabbimin hikmeti tecelli etse de iyi olsaydı su Fatma ne güzel bir kul olurdu. Böylece Fatma’yı Erzurum´a uğurladık.

Çok geçmedi. Bir iki hafta sonra ailesi ağırlaştığı haberini verdi. Bu bir iki hafta içinde ondan iki mektup almıştım. Bana hep hafızlık tacını merak ettiğini, rüyalarına bile girdiğini yazıyordu.

Bir gün sabah namazından sonra telefon çaldı. Fatma’nın annesiydi karşımdaki ses. Ağlamaklı bir sesle: “Hoca hanim Fatma’yı uğurladık. Rica etsem bir hatim okur musunuz” deyince bende dayanamadım ağlamaya başladım. Annesi beni teselli edercesine telefonu kapatmadan: “Size ölmeden önce sunu söylememi istedi”, dedi. Hıçkırarak: “Anneciğim hocama söyle Azrail söylediğinden de güzelmiş”

BU NASIL İMAN YA RABBİ

Rahmet ve merhametinle üzerimize esenlik yağdır.

 Alemlerin Rabbi kendinden başka hiç bir ilah olmayan, ey gariblerin, yetimlerin, kimsesizlerin tek ve gerçek sığınağı hataları affeden, kusurları örten, derdini demeyenlerin bile derdini bilen, gözlerin görmediğini gören,,kulakların duymadığını duyan Yüce Rabbimiz Allah'ım Nefsini temize çıkaranların, Kibir ile arzında kulluk satanların, Mahlukunu hor ve hakir görenlerin değil.

Dua

Gariblerin kimsesizlerin hürmetine, Üstü yırtık, kalbi kırık, mahzun ve sana aşık kulların hürmetine! Mazlumlar, mahzunlar, öksüz ve yetimler hürmetine! Secdede gözyaşı ile sana yalvaranlar hürmetine, kulluğuna layık gördüklerin hürmetine, Yarım yamalak "Rabbim" diyenler hürmetine! Onları da beni de tüm mü'minleri de selamete erdir. Rahmetinle kuşat merhametinle muamele et. Lütuf ve kereminle ikram et! Her halimiz sana ayandır. Gönlümüzden geçenler, dilimize gelmeyenler, hatırladıklarımız ve unuttuklarımız dahi senin ilmindedir. Her halimizi hayreyle! Gözümüzü gönlümüzü lisanımızı zikrinle pak eyle . Bizleri katından irşad eyle. Koru ve muhafaza eyle! Ahir zaman fitnelerinden, şeytanın, deccalin ve tüm yarattıklarının şerrinden, zulmetmekten, kul hakkına girmekten, sana asi olmaktan ve seni unutmaktan bizleri muhafaza eyle! Kibirden, haset ve kıskançlıktan, kendini eksiksiz sanmaktan, zulmü desteklemekten, zalimi sevmekten, mahlukuna hor bakmaktan ve işlediği günahlar sebebiyle gazabına uğramaktan SANA Sığınırım.


Ey Rabbimiz !

Ey sahibimiz Ey kimsesizlerin "kimse"si! gariblerin tek sığınağı, İslam dinini tüm dünyaya hakim eyle Bizleri uyandır! Ümmeti Muhammedi uyandır! Tüm müslümanları uyandır! Tüm insanlığı uyandır! Ahir zamanın zifiri karanlığında kaybolmak üzereyiz. Her yan karanlık, her yan zulüm. Her yanımız haramlar, her yanımız fitne.

Rahmet ve merhametinle üzerimize esenlik yağdır.

Muhammed Mustafa (sav)'in nuru ile tüm zulmeti söndür. Gözleri gördür, kulakları duydur. Hakkı hak, batılı batıl olarak bizlere bildir. Salihlerinle, sadıklarınla, ilmu leduna vakıf aktablarınla, Üçler yediler kırklarınla HAKKI AYAĞA KALDIR BATILI YERE BATIR

Amin.

Fatiha ve Salavat